26 Ağustos 2009 Çarşamba

Beni anlıyorsun çünkü güzel Türkçe konuşuyorum…

Marine bir Fransız.
Bankadan emekli, 3 çocuk annesi.
Çok kibar, bakımlı.
Hani Fransız filmlerinde gördüğümüz bayanlardan.
Gün görmüş ve kültürün ne demek olduğunu çok iyi biliyor.
Tam bir Türkiye aşığı..
14 kere Türkiye’ye gelmiş.
Gördüğü yerlerden bahsederken bir Türk olarak utanıyorum çünkü benim daha gitmediğim şehirlerimizden bahsediyor.
Ne Diyarbakır’ı kalmış, ne Kars’ı, Erzurum’u, Urfa’sı..
O anlattıkça ağzım açık dinliyorum onu.

Marine’in Türkiye aşkı sadece kültürümüz ve şehirlerimizle sınırlı kalmamış.
Dilimizi de öğreniyor.
Uzun süre kursa gitmiş, önümüzdeki ay tekrar başlayacak..
Çok zorda kalmadıkça benimle Türkçe konuşuyor ve bunu severek yapıyor.
Tutkuyla, hevesle..
Şakayla karışık bazen “ Ben Türk’üm” bile diyor sevimli Fransiz aksanıyla..

Ana dili Fransızca ve Türkçe dışında başka bir dil bilmiyor.
Türkçe’yi tam öğrendikten sonra Belçika’da yaşadığı için Flamanca’ya başlamayı düşünüyor.
“Ya İngilizce?” diye sordum,“ Bütün dünya konuşuyor”.
Yüzü asıldı sorumdan sonra..
“Hayır, hiç istemiyorum” dedi.
Çalıştığı bankada mutlu mesut yaşarken, bir gün İngilizce konuşan adamlar gelmiş..
Herkesi toplayıp bilmediği dilde birşeyler söylemişler sonra da hepsini İngilizce kursuna göndermişler..
“Ne olduğunu anlamadık biranda oldu” diye anlatmıştı bana.
Duygusal bir insan olduğu için ondan zorla istenen şey karşısında ilk tepkisi ”reddetmek” olmuş.
Sonra vakti gelince bankasından ayrılmış ve emekli olmuş.
Şimdi tüm duygusallığıyla aşığı olduğu bizim dilimizi öğreniyor.
Ama ufak bir sorunu var.
Geçen gün bana “Seni anlıyorum ama Türkiye’de herkesi anlayamıyorum“ dedi.
“Çünkü ben düzgün Türkçe konuşuyorum” dedim hiç tereddütsüz.

Marine ile bu konuşmamızın bir kaç gün öncesinde Türk konsolosluğu’na gitmiştik eşimle.
Yurtdışında yaşadığım için bozuk aksan, araya kaçan yabancı kelimeler ve büyük bir ülke olduğumuz için farklı şiyvelere alışkınım ve bunlar bana son derece doğal geliyor ama o gün konsoloslukta konuşulan Türkçeyi anlayabilmek için tüm duyularımı açmış, antenlerimi yükseltmiş, hatta uydumla bağlantı kurmuş olmama rağmen pek anlayamadım..
Kurulan cümleleri kullanılan kelimeleri anlamak için sözlüğe ihtiyaç duydum desem yeridir.

Bu sorun sadece Türk konsolosluğu’ndan ibaret değil elbet.
Ne zaman Türkiye’ye gelsem ilk bir haftam konuşulan Türkçeye alışmakla geçiyor.
Bir Türk olarak ben bu haldeyken bizim dilimizi öğrenmek için çırpınan Marine'i İstanbul sokaklarında bir düşünün..
Sizin ne demek istediğiniz size göre son derece açık ve net olsa bile, o hiçbir zaman “Arkadaşlarla takılmayı”, “kaptırıp gelmeyi” ,“var oğlu var”ı,“ Birkaç tek”i ,“ harbi olmayı”, “ yani gerçekten önemli,vallahi billahi”yi , “ artistlik yapmamayı” veya “ çok sevmekten bitmeyi” anlayamayacak…