1 Temmuz 2009 Çarşamba
Dört yanımda uçurumlar…
Bu hafta birbirini tanımayan, hatta yaşadıklarından bile haberleri olmayan bir bayan ve bir bay , iki kişinin hikayesini anlatacağım.Birbirlerini tanımayan bu iki kişiyi ortak bir olay, kimsenin yaşamak istemeyeceği bir olay buluşturmuş uzun hayatlarının bir durağında..Boşanmak..
Sebebler ve detaylar birbirlerinden farklı olsa bile,o kaçınılmaz son ikisi içinde aynı olmuş vaktiyle. İkiside evliklerini bitirmeyi sorgulamışlar bir zaman. “ Ne yapıyoruz biz?“ diye sormuşlar kendilerine.Belki çocuklarının geleceğininden endişelendikleri için, belkide onca yılın ve alışkanlığın ardından yalnızlıktan korktukları için vazgeçmeyi düşünmüşler bir ara. Ama olay, hiç bir özverinin veya alışkanlığın kurtaramayacağı o son viraja girmiş bir kere.
Bu noktaya kadar aynı çizgide devam eden hayatları boşanmanın ardından bambaşka yollara sapmış. Bayan velayetini aldığı çocuğu ile beraber çalışma hayatına devam etmiş.Her yeni doğan güne “eski hayat arkadaşından” yoksun başlarken, doğacak yeni günler için içindeki umut tohumlarını sonuna kadar korumaya çalışmıs. Kendini sudan çıkmış balık gibi hissetmiş olması muhtemel ama o, okyanusun dışında da nefes almayı öğrenmeye çalışmış hem kendisi hemde çocuğu için..
Bay’a gelince. “Ne olduğunu” anlaması hayli vaktini almış ilk zamanlar. Bayanın aksine, okyanus dışında nefes almayı öğrenmesi yerine ona oksijen maskesi verilmiş iyiliği için çırpınan çevresi tarafından. Kendinden, hayattan ,hatta yalnızlıktan değil ama yarı büyüklüğündeki çocuğundan korkmuş aldığı sorumluluğu farkedince. Bu korku önceleri mutluluğundan mahrum edildiği için vicdan azabına ardından telaşa düşürmüş onu. Yapacağı hiç bir şeyin çocuğunun kaybettiği mutluluğu geri getiremeyeceğini ama ona yeni mutluluklar yaşatabileceğini görmüş ve bunu gerçekleştireceğine inandığı biriyle evlenmiş son virajı aldıktan kısa bir süre sonra.
Hayatın sizlere ne gibi sürprizleri olduğunu bilemezseniz hiç bir zaman. Herşey çok güzelken dünyanız başınıza yıkılıveririr bir anda. Yada herşey o kadar karanlığa bürünür ki yönünüzü bulamaz, o karanlığın içinde kaybolmuş hissederseniz kendinizi. Ama sonrasında, hiç ummadığınız bir anda gözünüzü kamaştıran ışığa kavuşursunuz.
Biliyor musunuz aslında karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığın başladığı andır. Önemli olan sağ duyunuzu kaybetmemektir, sakin olmaktır, güçlü durmaktır yoksa karanlığın aydınlığa dönüştüğü o anı göremezsiniz ve o karanlığa mahkum olursunuz.
Hikayemin sonunu merak ediyorsunuz biliyorum.. “ Siz nasıl isterseniz öyle bitirin” demeyi isterdim ama bu yazının da diğer yazılarda olduğu gibi bir ana fikri var..
Bayan hala içinde umut tohumları ile yaşamaya devam ediyor. Okyanus dışında da en az okyanustaki gibi nefes almayı öğreneli olmuş bayağı. Bay’a gelince, “en doğru”sunu bulmak, “en doğrusu”sunu yapmak için mücadelesine devam ediyor..
Görüş ve önerileriniz için;
havadansudanyazilar@gmail.com