25 Haziran 2009 Perşembe

Üç kültürde köpek eğitimi…

Köpekleri çok severim ben. Hatta en çok sevdiğim canlı türüdür. Farkettiyseniz “ hayvan “ kelimesini bile kullanamıyorum bu karşılıksız bizi seven, sadakat gösteren, hep yanımızda olan dünya tatlısı dostlarımız için.

Geçenlerde yürüyüş yaparken Belçika’lıların köpeklerini yetiştirme şeklinin, akabinde o köpeklerin davranışlarının Amerika’daki cinslerinden çok farklı olduklarını farkettim. Sonra aklıma Türkiye’deki köpek ve köpek sahipleri geldi ve tahmin edersiniz ki bu birbirinden farklı üç kültürün köpek eğitiminin, haliyle köpeklerinin birbirlerinden ne kadar farklı olduklarını yazmak istedim.
Herşeyden önce bir köpek, sahibinin aynasıdır. Siz ona ne verirseniz onu alır. İyi veya kötü. Tıpkı çocuklar gibi. Bu önemli kısa bilgi ile beraber yazımıza geçebiliriz.

Belçika’lı köpekler dünyanın bir çok ülkesindeki köpeklere nazaran çok daha özgür oldukları için biraz şımarıktırlar. Özgürlükleri kapalı alan, kafe, restoran hatta alışveriş merkezlerinde dolaşmayı dahi kapsar. Güzel bir restoranda keyifli bir yemek yerken yan masanıza köpekli bir müşterinin gelmesi size rahatsız edebilir ama Belçika’lı köpekler , Avrupa’nın başkentinin köpekleridir ve en az sizin kadar özgürdürler. Buda onları bana göre “haklı” şımarık yapıyor.
Özgürlüklerinin yanı sıra son derece sakindirler. Hatta havlamak nedir bilmezler bile. Bol yeşilli ve oksijenli bir ülkede yaşadıkları ve sakin sahipleri oldukları için onlarında gıkı çıkmaz. Sahipleri arkalarından pisliklerini toplamaz. Bu, haftada bir gün çalışan ve mütamadiyen grevde olan belediye’nin görevleri arasındadır..

Amerikalı köpekler Belçikalı cinslerinin aksine özgürlüklerini sadece kendi evlerinde yaşayabilirler. Misafirliğe pek gitmezler ancak sahipleriyle birlikte, kendileri için değilde sahipleri sağlıklı yaşayabilsin diye kısa yürüyüşler yaparlar. Bu yürüyüşler onlar için sadece “ihtiyaç karşılama” şeklinde olduğu için günün büyük bölümünü evde tv izleyerek geçirirler. Sakin oldukları pek söylenemez. Arada çok sakin bir kaç köpek görmüşlüğüm vardır ama ne kadar köpek seven birisi olursam olayım Amerikalı bir köpekte bıraktığım ilk izlenim, büyük bir köpekse “ HOOOVV!” küçük bir köpekse “ heeev!” olmuştur hep..Ama sahipleri son derece saygılıdır, eğer köpekleri birine havlıyorsa hemen özür dilerler ve köpeklerine kızarlar.. Köpekler o azarı anlıyorlardır muhakkak ama yinede yabancı birisini görünce hemen havlamaya başlarlar. Sahiplerini koruma içgüdüleri aşırı gelişmiştir. Bunada hak vermek lazım çünkü Amerika pekte “tekin“ bir yer değildir. Öte yandan Amerikalı köpeklerin sahipleri, pislikleri toplamak ve ilgili konteynerlere atmakla yükümlüdür. Hatta bu işin cezası bile vardır. $ 50.

Türkiye’de evcil hayvan olarak kuş ve balık revaçtadır. Bizlerin kültürüne evde köpek beslemek daha çok yeni girmiştir. Bizim köpek anlayışımız sokakta yaşayan , meraklıları tarafından beslenen , çoğunlukla çete halinde gezen , asabi , bazen karşıdan karşıya geçerken eziliveren “ Karabaşlar” dır..
Yinede evinde köpek besleyenlerin sayısı yadsınmayacak kadar fazladır. Türk köpekleri’ne, Amerika’daki ve Belçika’daki yaşam şartlarını gördükten sonra acımaya başladığımı itiraf etmeliyim. Herşeyden önce sahipleri çoğunlukla saygısız veya bilinçsizdir.. Köpekleri onlar için şık bir çanta veya ayakkabı gibi bir aksesuardır sadece.. Nerden mi biliyorum ? Genel İstanbul havasını çok iyi bilip, buna rağmen evinde Sibirya Kurtu olarak bilinen Husky veya Senbernar besleyenlerden biliyorum.. Oysaki bu iki cins kesinlikle soğuk iklim köpeğidir. Onları yazın 30 derecede beslemek, onlara yapılabilecek en kötü şeydir.

İklimsel şartlar bir yana birde Türk köpeklerinin diledikleri gibi koşup oynayabilecekleri park veya yeşil alan yoktur Türkiye’de.. Sıkışık ve pis caddelerde, araba egzosu ve gürültüsü içinde sahipleri nereye götürürse oraya giderler.
Bizim köpeklerimiz insanlara değil de kendi cinsine havlar ilginç olarak.. Şehir yaşantısının stresinden belki , son derece asabi ve kavgacı havlarlar kader ortaklarına.

Sahiplerine gelince.. Ne Belçikalılar gibi sakin nede Amerikalılar gibi görgülü olmadıklarından köpeğiniz yoksa sizi hemen “köpek düşmanı“ sanıp, köpeğin size havlamasına hatta saldırmasına mani olmazlar.Sadece " Bir şey yapmayacağını" soylerler.. İki yıl önce bir arkadaşımla Boğaz’da bir kafe’ye girerken yavru bir Alman kurdu belki sıcaktan belkide can sıkıntısından, saldırmıştı bana. O dönemler Amerika’da yaşadığım için sahibinden kibarca bir özür beklerken beyefendinin bana bakıp kafasını çevirmesine tanık oldum.. Yaşadığım kızgınlığı anlatmamın mümkünatı yok burda. Altında kalmadım elbet.. Garsonu çağırıp beyefendiye köpeğin aşılarının tam olup olmadığını sormasını , aksi durumda doktora gitmem gerektiğini söyledim.. Garson, beyin yanında onunla konuşurken bende onları izledim. O sahibin yüzü tam görmek istediğim rengi ve şekli almıştı.. Bir kaç dakika sonra aynı köpek yeni gelen başka bir müşteriye daha saldırınca sahip mecbur o kafeden ayrılmıştı.. Benimde aklıma hemen baba-çocuk ilişkisi gelmişti.. Çocuğuna laf geçiremeyen bir baba ve her istediğini yaptıran bir çocuk…

Tabi bu örnek istisna, köpeklerini iyi yetiştiren ve pisliklerini toplayan sahiplerde yok değildir Türkiye’de.

Buyrun size üç farklı kültürde köpek eğitimi. Köpeğiniz var mı yok mu bilmiyorum ama hangi yöntem hoşunuza gittiyse ve "sadık dostunuzun" hak ettiğine inanıyorsanız onu uygulayabilirsiniz..

Görüş ve önerileriniz için;

havadansudanyazilar@gmail.com