16 Temmuz 2009 Perşembe
Yoksa “Sex and the City” efsanesi hiç yok muydu ?
90’li yılların sonunda başta Amerikan televizyonları olmak üzere dünyayı kasıp kavuran bir dizi vardı Sex and the City isimli.. Konusu, Amerika’nın yaşanılabilecek en zor ama bir o kadarda yaşanılası şehri Newyork City’de yaşayan,kariyer sahibi,güzel,akıllı ve bekar dört bayanın hayatları,işleri ve gönül ilişkilerini anlatıyordu. Yanılmıyorsam Türkiye’ye önce dvd set’leri ile ardından da özel bir kanal ile girmişti bu dünya bayanlarının taptığı dizi. Hemen hemen tüm bayanlar Carrie’de, Charlotte’da, Samantha’da ve Miranda’da kendilerini bulmuştu biraz.
Bu dört bayanın bekar olması,ekonomik özgürlüklerine sahip olması ve erkekler tarafından “seçilen” değil ama “seçen”taraf olmaları,30’lu yaşlarındaki kariyer sahibi pek çok bekar hemcinslerini otomatik olarak “Sex and the City” havasına sokmuştu.
Bir bakıma güzeldi.. Yani eğitimli,iş sahibi bekar bayanların kozmopolit bir şehirde zor bile olsa kendi ayakları üzerinde durabilmeleri ve bunun için bir “eş”e değilde iyi bir “dosta” ihtiyaç duymaları ve buna sahip olmaları.
Sex and the City ile tanışmam ismini daha önce duymuş olsam bile Amerika’da otururken tekrarlarını izlememle başladı. Tekrarlarını, geçen yıl sinema filmi izledi ve gel gelelim o meşhur” güzel,akıllı,kariyer sahibi, bekar bayan" sendromunun aslında hiçte bize gösterildiği gibi olmadığını farkettim.
Herşeyden önce bekar hiç bir bayan, kendi kritirlerine sahip,hatta biraz üstünde, zengin,yakışıklı,ayaklarını yerden kesecek aşkı yaşatacak bir beyin evlilik teklifini” Sex and the City” sendromu yaşayarak reddedemez..Ben buna inanmıyorum.Doğamızda yoktur bu.
Kaldı ki dizinin ana karakterilerinden Charlotte York daha dizinin yanılmıyoram 2.sezonunda bir doktorla evlenmiş, ardından ayrılmış ve tekrar evlenip,çoluk çocuğa karışmıştı.
Biraz feminist olan avukat Miranda Hobbes ise cesur bir karar verip,evlenmeden çocuk sahibi olmuş ama kısa bir süre sonra çocuğunun babasına aşık olduğunu anlayıp,onunla dünya evine girmişti.
Carrie Bradshaw’a gelince,hani mobilya tasarımcısı Aidan’dan “ Ben evlenemem, evlilik bana göre değil” diyerek ayrıldığında bir çok bayan gibi bende “ Yapma Carrie! Aidan mükemmel biri” diye isyan etsemde, diğer yandan gerçekten kendine göre haklı sebepleri olabilir, belki gerçekten evlilik ona göre değil ve yaşadığı hayattan çok mutlu diye düşünmüştüm.. Ama geçen yıl filmde büyük aşkı Mr.Big ile nikah masasına oturmuştu o da.
Bugünlerde filmin devamı çekiliyor.Ben şahsen Samantha Jones’dan da bir evlilik bekliyorum..Dizide şirket başkanı,zengin,olgun,çekici Richard’dan ayrılmıştı ama eğer aldatılmasaydı kesin evlenirdi diye düşünüyorum. Kim evlenmez ki öyle biriyle ?
Diyeceğim,yaşı kaç olursa olsun, çalışsın veya çalışmasın her bekar bayanın dilinde olmasa bile bilinç altında beyaz gelinlik ve evlilik düşüncesi vardır. Ve buda beni bir dönem kendimizi avuttuğumuz Sex and the City efsanesinin artık var olmadığına yada hiç olmadığına inandırıyor .Siz ne dersiniz ?
Görüş ve önerileriniz için;havadansudanyazilar@gmail.com