24 Kasım 2009 Salı
Küçük Nikola…
Fransızca derslerinde zorlanıyorum.
Bahsettiğim zorluk telafuz değil çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım sahip olduğum “sert aksanı“ değiştiremeyeceğim.
Türkçe’de olmayan “artikeller” de değil zorlandığım nokta.
Kafam hala basmasa da ve çoğunlukla unutsam da kelimeleri dişi-erkek diye ayırmaya, artikelleri koymaya alışmaya çalışıyorum..
Yaşadığım zorluk konuşma esnasında.
Sorun özel derslerde konuşamamak..
Ne ben bahsedecek konu bulabiliyorum ne de beni tanımayan hocam. Hal böyle olunca “Eee? “ diye kalıyoruz, konular ve yazılı egzersizler bitince..
Hocam kadar olmasa bile ben şahsen kendimden bahsetmeyi seven biri olmadığım için ve bunu açıkça söylediğim için hocam beni konuşturmakta zorlanıyor.
Geçen gün bir gazeteden makale getirdi. Planı gayet mantıklıydı. O okuyacak, ben dinleyeceğim ve ardından o makale hakkında konuşacağız.
Makalenin konusu çalışan ve iki çocuk sahibi bir bayan. Şirketi uzak bir yere taşınmış, o da iki gün evden çalışma yöntemini seçmiş. Haftada 6 saat yoldan kazanmış falan filan..
Sonlarına doğru hocam bana baktı ve; “ Tanrım sanki sana işkence yapıyormuşum gibi bir yüz ifaden var “ dedi..
“Bu konuda mı ilgini çekmedi?” diye sordu
“ Hayır “ dedim..
“ Sende çalışmışsın, ilgini çeker diye düşünmüştüm “ diye açıklama yapmayı gereği duydu.
Üzüldüm yalan söyleyemem ama konu ilgimi çekmemişti, ne yapayım? Uzun zaman çalıştım ve trafiğin ne olduğunu biliyorum..
”Daha önce yaşadığım şeyler “ dedim, “ Ben buralardan geçtim“.
Ne konuşabiliriz diye beyin fırtınası yaparken hocam çantasından Fransız kültüründe önemli bir yer edinmiş, bir çok yabancı dile çevrilmiş, özellikle ilkokul yaşlarındaki çocukların ellerinden düşürmediği “Küçük Nikola“ isimli kitabı çıkardı.
“İlgini çeker veya çekmez bilemiyorum ama fransızca seviyeni de göz önüne alırsak artık bu kitaba başlaman lazım “ dedi. Ve ilk bölümü okudu.
O okurken ben kahkahalarla gülmeye, sorular sormaya başlamıştım bile.
Hatta benim kahkaha krizlerim yüzünden bir çok kere okumayı yarım kesmek zorunda bile kaldı. Kimdir bu Nikola? beni niye bu kadar güldürüyor? ve oflaya poflaya aldığım konuşma derslerimi neden artık iple çekiyorum anlatayım size..
Nikola 7 veya 8 yaşlarında bir ilkokul öğrencisi. Çevresini ve hayatı yeni yeni tanımaya başlıyor. Yeni başladığı hayat seyahatinde başına gelenleri, olayları kendi kafasına göre kurup, o şekilde anlatıyor.
İlk bölümde okulda hatıra fotoğrafı çektirme gününü anlatıyor. Öğretmenleri güzel giyinin diyor ve olayı farklı anlayan zengin arkadaşı uzaylı kostümü giyiyor.
Fotoğrafçı makinasını ayarlarken ona sorular soran, makinasının eski olmasından dem vuran bir sürü küçük çocuk oluyor etrafında.
Poz vermek zorunda olmasına rağmen hala reçelli çöreğini yemeğe çalışan ve öğretmenin ikazı ile üstüne döken arkadaşını anlatırken gözlerimden yaşlar geliyor artık..
Nikola ve benzeri yaş grubu çok mu sevimli yoksa benim içimdeki çocuk hiç mi büyümüyor tam kestiremiyorum. Ama o küçücük kafadan geçen, algılanan ve anlatılan dünya bambaşka ve bunu çok seviyorum.
O kadar çok gerçek hayatın içindeydim ki, Nikola elimden tutup kendi çocuk dünyasına çekiverdi birden beni.
Ve bu dünya çok keyifli, çok temiz, çok saf..
Bu yazıyı yazarken düşünüyorum.
Yarın bir yere gidecek olsam ne yapardım diye.
Önce cüzdanımı kontrol ederim, kimliğimi, pasaportumu. Sonra uçak biletimi, rezervasyonumu..Orada ne yapacağımı..
Kafamda tüm bu işler listelenirken bir çocuk ne yapardı diye düşünüyorum bu sefer..
Herhalde heyecandan yerinde duramaz, orada yaşayacağı maceraları hayal ederdi.
Ben detaylarla boğuşurken o işin keyfini çıkartmaya çoktan başlamış olurdu..