Yaklaşık 3 aydır bu yazı üzerinde çalışıyorum. Çalışıyorum derken aslında sadece gözlem yapıyorum. Malum yeni bir ülke , yeni bir hayat ve yeni bir kültüre girince insanın yaptığı ilk şeylerden biri etrafını “ gözlemlemek “ oluyor. Bunu bazen bilinçli , çoğunluklada bilinçsiz yapıyor insan. Ama ben bilinçli olarak , hatta iki grup arasındaki farkı ayırtedebildiğim andan itibaren özel bir istekle gözlem yapıyorum , haliyle bu haftanın yazısını yazabiliyorum.
Konuya girmeden önce , yaşadığım ülke Belçika’nin bölgelerinden bahsetmem hepimiz için faydalı olacak kuşkusuz.
Bulundukları komşu ülkeye yakınlığı , konuştukları dil olarak Belçika genel anlamda üç bölgeye ayrılmış bir ülke. Flanders olarak isimlendirilen bölge kuzey Belçika’da, Hollanda sınırına yakın bir bölge. Halkın kendi dili Flemence ancak Fransızca ve İngilizce’yede hakim durumdalar.
Güney Belçika , haliyle Fransa’ya komşuluğundan olsa gerek , Walloon yani Fransız bölgesi. Belki Belçika’da görebileceğiniz en kibar insanları , hadi günlük hayatta kullandığımız “ kalbur üstü “ kesimini bu bölgede görebilirsiniz. Konuşulan dil Fransızca.. Sadece Fransızca çünkü tıpkı Fransa’da yaşayan klasik bir Fransız gibi Walloon bölgesinde yaşayan bir Belçikalı içinde Fransızca “ Global dil “ . Herkes bilmeli.. Zaten önceki yazılarımdan birinde geçici olarak kaldığım Walloon bölgesindeki kapıda kalma olayımı hemen hatırlarsınız…
Benim yaşadığım bölge , yani kuzey Belçika ve Güney Belçika arasındaki alan , Brüksel bölgesi olarak adlandırılıyor. Pek çok iş merkezi , Uluslararası kuruluşların merkezi ( Nato , AB , BM ,..vs ) bu bölgede olduğu için yaşayanların çoğunluğu tıpkı bizim gibi yabancı uyruklular. Tabi Toyota gibi dünya markası üreticilerinde azımsanmayacak kadar tesisleri olduğundan bahsetmemek olmaz. Buda demek oluyor ki Japon nüfusumuzda hayli fazla.
Brüksel bölgesi için, özellikle yabancı uyruklu yaşayanların olduğu yer desek , doğru bir tespit olabilir. Bu yüzden bu bölge bana göre bu ülkenin uluslararası yeri. Yani değişik kültürden pek çok insana rastlayabilir , onların mutfağında yemek yiyebilirsiniz. Tıpkı ülkelerinde olduğu gibi , birazda genel anlamda profesyonel yaşantılarını devam ettiriyorlar.
Walloon’lar , yani bana göre Fransızlar ,hayatı yaşamayı seven bir topluluk. Bu zaten yaşadıkları bölgeden de anlaşılıyor. Müstakil evler , her 100 metrede bir Café veya Bistro , uzun süren öğle yemekleri ve bol bol şarap..
Flander halkı ise benim duyduğum özellikle iş yaşamında üst düzey pozisyonların sahibi , yoğun insanlar. Bunun dışında inşaat veya inşaat ile ilgili yan işlerle de uğraşan kesim genellikle Flemanlar. Hemen hemen her Fleman , kendi dilleri Flemanca yanında akıcı Fransızca ve İngilizce’de biliyorlar. Söyle bir örnek vereyim , bizim eşyalarımızı taşıyan taşıma şirketi çalışanların hepsi İngilizce biliyordu. Hatta üçlü koltuk , ikili koltuk ve tekli koltuk ayrımını bilecek kadar ! Samimi bir itirafta bulunayım ben sofa , love seat ve arm chair ayrımını Amerika’da yaşarken öğrenmiştim.
Gelgelelim Walloon’lar ise başta kendileri ve aileleri olmak üzere geçirdikleri kaliteli zamanı , keyifli ve uzun süren yemekleri , neredeyse su niyetini içtikleri Fransız şaraplarını , kısacası hayatı yaşamayı seviyorlar.
Her iki – tabi Brüksel bölgesi’ni de sayarsak üç – bölgeyi birbirlerinden ayrıran en temel özellik bu. Ama bu ayrıma rağmen , hepsi Belçika bayrağı altında , Belçikalı olarak yaşamaktan gurur duyuyor.
Görüş ve önerileriniz için ;
havadansudanyazilar@gmail.com