
Belçika’ya geleli henüz bir hafta oldu ama taşınma işlemlerimizle ilgilenen arkadaşlardan , belediye çalışanlarına kadar herkesten duyduğum ilk sözcük bu. Cümlenin başında kullanılsa sıcak bir karşılama gibi gelecek insana ama bu sözcüğü Amerika’nın aksine , Avrupa’ya has olmuş işlerden bahsederken kullanıyorlar genellikle.
Amerika’nın aksine diyorum çünkü Amerika’da herşey belli bir standarta oturtulmuş ve başta ülkeye girişiniz olsun , yaşadığınız yer , kullandığınız araç , ikamet ettiğiniz ev , aklınıza gelebilecek herşey merkezi bir sistem ile , bazen evinizden telefon ile halledebileceğiniz şekilde organize edilmiş. Bunu Avrupa’lılarda idrak etmiş , daha doğrusu öğrenmiş ama henüz uygulamaya geçememiş.
Avrupa’nin göbeğinde , İstanbul’u aratmayacak , hatta aynısı diyebileceğim bir sistem mevcut. Yapacağınız her işlem için ilgili kuruluşa gitmek gibi, kontrole geleceğini söyleyip , haber bile vemeden sizi eken polis memurları gibi ,20 dakikalık mesafeyi 1.5 saatte gidebileceğiniz bir trafik gibi , herşeyin az ama çok pahalı olduğu alışveriş merkezleri gibi. Yani geldiğimizden beri bize söylenen ve tam yerine cük oturan anlatım şekliyle , Avrupa’ya hoşgeldiniz…
İstanbul’da yaşarken , çoğu kez Avrupalıların bizim gündelik hayatımızdan çok daha farklı yaşadıklarını düşünürdüm. Bir yerde cehalet diyelim. İçine girip , o hayatı paylaşmadıkça insan anlamıyor. Ama emin olun İstanbul’da normal bir gününüz nasıl geçiyorsa , Belçika’da herhangi bir şehirde de benzer olaylara şahit olabiliyorsunuz.
Mesela yüzlerinden mutsuzluk akan , depresif insanlar. Bizde çoğunlukla sabah erken kalkmadan dolayı mutsuzdur insanlar. Ancak işyerine gidip çay veya kahve içip kendine geldikten sonra etrafına ilgi göstermeye başlarlar.Belçika’lıların hemen hemen hepsi her yeni gün neden doğdu sanki yüz ifadesiyle işlerine gidiyorlar. İlk günler sabah mahmurluğuna yormuştum ama bu ruh hali günün her saati aynı şekilde devam ediyor. Düşününce Avrupa Birliği’nin merkezi olan bir ülkede , bir şekilde yaşam koşulları belli bir standarta yükselmiş bir yerde insanlar nasıl bu kadar mutsuz olabiliyor anlamak mümkün değil. Yaşlısından gencine herkesin yüzünde bir tahammülsüzlük , bir mutsuzluk..
Trafik deseniz , İstanbul’u aratmayacak bir düzeyde. Hatta daha ileri gidip , biz İstanbul’luların çok daha şanslı olduklarını söyleyebilirim. Bizler, 16 milyonu aşan nüfusumuzla ,oturduğumuz ve çalıştığımız yerlerin farklı kıtalarda olması nedeniyle kullandığımız iki köprüyü 1.5 saatte geçerken , kıta değiştirmek nedir bilmeyen , İstanbul kadar bile nüfusu olmayan Belçikalılar her gün 20 dakikalık yol için 1.5 saat trafikte kaybediyorlar.
Hiç mi güzelliği yok bu ülkenin ? Tabiki var.. Herşeyden önce çikolata ülkesi olduğu için her sıcak içeceğin yanında ücretsiz çikolata veriyorlar. Çok güzel waffle yapıyorlar ve evler Amerika’nın tam tersi , hatta benim istediğim gibi küçük ve derli toplu. Trenler temiz . Başka güzellikleri olduğundan eminim ama onları ilerleyen günlerde ve yıllarda hep birlikte yaşayıp , göreceğiz. Ama ilk haftanın sonunda söylebileceğim yegane şey Avrupa’ya hosbulduk..
Görüş ve önerileriniz için ;
havadansudanyazilar@gmail.com