27 Kasım 2008 Perşembe

Uzun uçuş yolcularının THY çalışanlarına garezi mi var ?


Bu soruyu kendime daha önce hem iç hemde dış hatlarda defalarca yolculuk yapmış olmama rağmen , Amerika uçuşlarına başlayana kadar hiç sormamıştım.Belki benzer olaylar diğer seferlerde de oluyordu ben farketmedim , yada gerçekten sadece uzun uçuş yolcularına has bir karakteristik özellik , bilemiyorum ama ben Amerika'ya uçmaya başlayana kadar buna hiç dikkat etmemiş ve ister istemez acaba bir garez mı var diye düşünmeye başlamamıstım.

Amerika uçuşlarına yolcular nedenini anlayamadığım bir kapris ile gelirler hep. Amerika'ya uçma sadece onlara verilen özel bir hak mıdır yoksa kendilerini bir şekilde diğer sefer yolcularından çok mu üstün görüyorlar bilmem ama etrafa öyle bir hor gören , küçümseyen bakışlar atarlar ki siz Amerika'ya değilde Almanya'ya gideceğiniz için kendinizi kötü hissedersiniz.

Bu bakışlar check-in gişeleri açılana kadar sürer. Gişeler açılıp check-in öncesi kontrole başlandığında etrafa atılan küçümseyen bakışlar yerini kendi içlerinde bir homurdanmaya bıkarır çünkü bu kontrol gereksizdir ve zaman kaybıdır. Bu güvenlik aramasının özel bir güvenlik şirketi tarafından yapılmasının ve Amerikan hükümeti nin 11/09 saldırısından sonra zorunlu olarak talep etmesinin hiç bir önemi yoktur çünkü uçağa binene kadar yeteri kadar güvenlik kontrolünden geçilecektir zaten. Kendi aralarındaki homurdanmalarda bu şikayeti duyabilirsiniz çok net.

Uzun süren bu kontrolden sonra bu sefer check-in görevlisinin yavaş çalışmasından yakınmalar başlar.Sanki uçak kaçacak ve onlar binemeyecektir.. Oysa check-in görevlisi onlara Amerika'ya vardıklarında çok büyük bir angaryadan kurtacak işi yapmaktadır.Hem onların TK uçuş kartlarını hemde AA ( American Airlines) ile yapacakları aktarma uçuşları için uçuş kartlarını basmaktadır. Üstelik bunları yaparken bagajlarının gideceği yere göre etiketlerini de yapıştırır. Ama dedim ya , çoğu kişiye göre bu görevli yavaş çalışmaktadır.

Uçaktaki durum çok daha vahimdir çünkü host ve hosteslere hayatlarında çekebilecekleri ya sabırların belki hepsini 12 saat içinde çektirmeye ant içmişlerdir sanki. Topu topu hepsi 1 el bagajı taşımalarına rağmen uçağın kalkmasına ramak kala hala yerleşememiş olurlar . O küçük valizler önce itina ile küçük dolaplara yerleştirilir , hemen ardından bir şey hatırlanır ve tekrar indirilir. Daha sonra aynı itina ile ve bu sefer hostes yardımıyla tekrar yerine yerleştirilir. Ne hikmetse uçağın kalkmasına saniyeler kala bir şey hatırlanıp , eminiyet kemerleri çözülüp , hostesin bin bir güçlükte yerleştirdiği el bagajlarından tekrar bir şey alınır ve bu 12 saat boyunca böyle devam eder. O küçük el bagajlarını sihirli kutulara benzetirim ben, yolculuk boyunca içinden alınanlar bir türlü bitmez...

Uçağın kalkmasına müteakip başlayan ikramlarda , havalimanına ilk girişteki kaprisin en yüksek dozuna tanık oldum bir çok defa. Hangisi olduğunu net hatırlayamadığım bir Amerika seferinde şarap içmek isteyen bir yolcu Fransız şarabı kalmadığı için hostese tavır takınmıştı sanki tüm şişeleri hostes kendi içmiş gibi. Bende ister istemez “ AA'ya binince acaba hostesten bırak Fransız şarabını, içecek su isteyebilecek mi ? “ diye düşünmekten kendimi alamamıştım.

Bir keresinde ters istikamete , yani Amerika'dan Türkiye'ye gelirken , uçağın kapısında dağıtılan gazetelerden kendi gazetesi kalmayan birisi hostese söyleniyordu , kızda belki bir tane kalmıştır diye bütün desteyi tek tek gözden geçiriyordu yolcuyu memnun edebilmek için. O beyefendi de istifini bozmadan bekliyordu okuduğu gazetinin bulunmasını , sanki gazete bayiinden gazete alıyormuş gibi. İstediği gazete yerine bir başkasını okumanın ve daha sonra başka bir yolcuyla değiştirmesinin ne gibi bir sakıncası olduğunu soramadım çok merak etmeme rağmen.

Birde Amerika'da okuyan üniversite gençliğimiz vardır ki onlar için ne desem bilemiyorum.. Kendi İngilizcelerini dinlemeye nail olamadım ama yer ve uçuş hosteslerinin hatta daha ileri gidip , pilotların ingilizcesini bile beğenmeyip , tenkit edenlerine rastladım. O pilotların koskoca uçağı dünyanın öbür ucuna götürebilmelerinin önemi olmamalı o gençler için çünkü onlar 10.000 feet'e yaşayıp , kule ile bağlantısını çoktan kaybetmiş durumdadırlar zaten..

Uçaktan inişler ayrı bir eğlencedir çünkü yabancı olanlarının dışında hemen hemen tüm Türk yolcular uçak piste iner inmez emniyet kemerlerini çözüp , sihirli el bagajlarını almak için ayağa kalmış olurlar. Bu işi o kadar seri yaparlar ki uçak, yolcuları indireceği kapıya yaklaştığında hostesler daha yerlerinden kalkmamışken onlar inmeye hazırdırlar bile. İlginçtir bu acelecilik aktarma uçaklarında hiç yaşanmaz. ön koltuktaki yolcu inmek için ayağa kalkmadan bizim TK'daki sabırsız yolcularımız kıllarını bile kıpırdatmaz , sabır ve anlayışla öndeki yolcuların inmelerini beklerler..

Bizim melek gibi olan hosteslerimize karşı takındıkları bu kapris ve tavırı ne yazki ki AA veya diğer Amerikan havayolu hosteslerine karşı gösteremez o yolcular çünkü uçaktan atılmaktan korkarlar...Amerikalı hosteslerin amanı yoktur. Onlara karşı öyle bir hürmet ve sevimlilik içindedirler ki siz 15 saat boyunca görüp tanık olduğunuz şeylerin gerçekliğinden şüphe duymaya başlarsınız.Sizinle havalimanından çıkan ve aynı uçakta bulunan yolcular gitmiş yerlerini bambaşka insanlar almıştır.

Her kötü şeyin güzel bir sonu vardır elbet. Bu yolcular pasaport kuyruğunda polisin ters ters “ Niye geldin ? “ sorusuna onlara göre tenkit ettikleri hostes ve pilotlarımızınkinden çok daha güzel olan İngilizceleri ile cevap vermek için cebelleşirken , bizim uçuş ekibimiz boyunlarında uluslararası uçuş kartları , mini mini bagajlarını ceke ceke , hafifte bir tebessüm ile bu yolcuların yanlarından geçer giderler.



Görüş ve önerileriniz için;

havadansudanyazilar@gmail.com