Önce iyi haberi veryim;
2050 yılı itibariyle ozon tabakasındaki incelme normale dönmüş olacak!
Yani stratosferde bulunan ve yeryüzündeki canlıları dünyamıza ulaşan tüm zararlı ışınların olumsuz etkilerinden koruyan o ince tabaka üretim ve tüketimini kısıtladığımız -hatta yasakladığımız-
klorlu florlu karbon (genellikle klima, köpük, çözücü, temizleyici ve spreylerde kullanılır) sayesinde 36 yıl sonra eski haline dönmüş olacak.
Gelelim kötü haberlere..
Yine 2050 yılı itibariyle dünya nüfusunun 12 milyara ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Yani bugünkü mevcut nüfusa 4 milyar yeni insan katılacak.
Bu da demek oluyor ki bugün bir kişi olarak soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, ektiğimiz toprağı ve kullandığımız doğal madenleri 36 yıl sonra 1/2 fazla insanla paylaşmak durumunda kalacağız..
Aynı şekilde ozon tabakasının normal seviyesine ulaştığı 2050 yılında 12 milyar insandan 3 milyarı mutlak su kıtlığı çekecek.
Bu rakam gelişmekte olan ülkelerde (ki Türkiyemiz’de onlardan biridir) %50, gelişmiş ülkelerde ise %20 oranında içme ve kullanma suyu miktarında azalma demektir.
Dünyamızın hali hazırda %25’i çölleşmişken, 2050 yılı itibariyle ekilebilir toprak oranı %20-%30 azalacaktır.
Her yıl 10 milyon hektar toprak yanlış sulama, çölleşme veya erozyon nedeiyle terk edilmektedir.
Yerküremizin iklim dengesini sağlayan, atmosferdeki karbon diyoksiti tutan yağmur ormanları son 50 yıldır hızla yok olmaktadır.
Hatırlatmakta fayda var; dünyamızın %30’u ormandır ve yağmur ormanları bu oranın yarısını oluşturmaktadır.
Dünyamız yaklaşık 4,5 milyar yaşındadır ve bu yaşa gelene kadar bir sürü evre geçirmiştir.
Bilim adamlarına göre 200 yıl önce sanayi devrimi ile başlayan süreç, yaşlı gezegenimizin geçirdiği doğal evrelerin aksine insan kaynaklı bir yokoluş sürecidir.
Bu süreçte artan nüfusumuz, plansız kentleşme ve plansız sanayileşme nedeniyle dünyamızı hızla tüketmeye devam ediyoruz.
1972 tarihli Roma Klübünün ‘Büyümenin Sınırları’ raporuna göre böyle devam edersek gezegenimiz 150 yıla kalmadan yaşanabilir niteliğini kaybedecek..
Peki dünyamızı 200 sene önce başlattığımız insan kaynaklı yokoluş sürecinden kurtarmak mümkün mü?
Ne yazık ki hayır..
Bilim adamlarına göre en iyi senaryo dünyamızın bu haliyle kalması.
Bunun için hızlı nüfus artışının yarattığı açlık, barınma ve yoksulluk sorunlarının ivedilikle çözümlenmesi,
her bir insan oğlunun çevre bilincine sahip olup sorumluluklarını yerine getirmesi gerekmektedir.