
Bugün o meşhur belgeseli izleyebildim sonunda. Bana sorarsanız şimdiye kadar çekilen Atatürk belgesellerinden, Kurtuluş ve Cumhuriyet filmlerinden bir farkı yoktu benim için . Açıkçası bu konuda yazacağımı bile düşünmemiştim. Ne zaman belgesel vizyona girdi , toplum “ Atatürk'ü yeriyor “ ve “ Atatürk'ü yüceltiyor “ diye ikiye ayrılmıştı resmen. Haliyle bu kadar bahsi geçen belgesel benide meraklandırmıştı. Sonunda izledim ve bir kaç şey yazmak istedim.
Açık söyleyebilirim , bugüne dek okuduğum onlarca Atatürk ile ilgili yazı , hatıra ve biyografilerden , izlediğim onlarca fimlerden ve en önemlisi ve belki en önceliklisi okulda okuduğum ders kitaplarında anlatılanlar dışında ben çok farklı bir şey görmedim. Aksine özellikle uzun bir zamandır önceleri merak ile başlayan ardından bir tutkuya dönüşen “ Atatürk ile ilgili yazılmış herşeyi okumak “ arzumun sonucu olarak , filmde anlatılanlardan çok daha fazlasını , bahsedilen olayların çok daha derinliklerini okuduğum için bana eksik bile geldi. Anlatılacak daha o kadar çok şey varki aslında.
Bu sebepten olsa gerek ben filmin Atatürk'ü yerdiğine inanmıyorum. Benim aksimi düşünenler de bana göre Atatürk ile ilgili çok fazla araştırma yapıp , kitap okuma imkanı bulamayanlar çünkü filmde bana Atatürk'un bilmediğim hiç bir özelliğinden bahsedilmiyordu.
Toplumda bu kadar çok karşıt görüş oluşmasının nedeni bana göre bize daha ilkokulda öğretilmeye başlanan , oldukça da putlaştırılan Atatürk portresi. Samimi bir itirafta bulunayım ben Atatürk'ün içki içtiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ciddi anlamda şaşırmıştım. İşte bunu öğrenince aslında Atatürk'ün Selanik'ta doğup , Samsun'a çıkıp , vatanımızı kurtarıp , Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olmak dışında başka özellikleri olduğunun farkına vardım. İnsani yönleriyle , zaaflarıyla ve hatta hatalarıyla içimizden biri , herhangi biri olduğunu öğrendim. Öğrendikçe daha çok sevdim , daha çok saydım. Çünkü ona olan sevgim , onun zaaflarıyla veya hatalarıyla azalmayacak kadar derin ve sağlam.
Mesela belkide bir kadın olarak bana çok dokunan olay , Fikriye hanım'in ölümüdür. Hayatı cephede geçmiş , her anını ölüm duygusuyla yaşamış , düşmana karşı süngü süngüye çarpışmış o cesur yürek , Fikriye hanımı karşısına alıp , evleneceğini söyleyememiş...O koca yürek bunu yapamamış. Yapabilmiş olsaydı o talihsizliğin önüne geçemezdi belki y ama o yürek orada tıkanıp kalmış işte. Bu bana dokunsa bile onun insani yönünü gösteriyor . Okulda öğrendiğim putlaştırılmış portrenin tam aksini yani.
Bir çok kişi filmin adına takılmıştı ilk günler. Neden Mustafa diye. Ne kadar bilsemde yinede hayıflanırım hep . Biz toplum olarak okumayı sevmiyoruz. Eğer yeteri kadar okumuş olsaydık onun askerlikten alıştığı “ Paşam “ hitap şekli hariç en çok sevdiği hitap şeklinin Mustafa olduğunu bilirdik. Annesi ismiyle seslendiğinde gözleri parlarmış ve onu kaybedince etrafında ona Mustafa diye seslenen kimse kalmamış...oysa ben en azından bu filmden bahsederken bile onu en çok sevdiği ismiyle andığımızı duyduğunu ve mutlu olduğunu düşünüyorum. Ve şahsen Mustafa ismi bana çok daha samimi ve içten geliyor Ulu önder veya Ebedi Şef ile karşılaştırıldığında.
Bir kesim izleyici filmin sonundaki “ yalnız öldü “ cümlesine takılmıştı. Benim anladığım mecazi anlamda bir yalnızlıktı çünkü yanında yaverleri , manevi kızları ve yakın dostları vardı zaten. Türk milletinin gözü kulağı Dolmabahçe sarayındaydı herşeyden önce.. Ama onu doğuran , büyüten , o günlere getiren annesi ve babasi yoktu , bu mücadeleye beraber giriştiği silah arkadaşlarının bir kısmı ya yoktu yada fikirce ondan ayrılıp , uzaklaşmıştı , bir kısmı Ankara'da görevi başındaydı. Fikriye hanım yoktu , Latife hanım yurt dışında tedavideydi. Ve tabiki onca yıl onunla beraber omuz omuza düşmanla çarpışan binlerce Mehmetçik yoktu yanıbaşında.
Her yazımda olduğu gibi bu yazımla ilgilide resim ararken aklıma ilk gelen , onun en çok sevdiğim bu resmi oldu. İlkokulda bir kitabımın sayfalarında ilk defa gördüğümde çok etkilemişti beni... “ Ama böyle üşür “ diye düşünüp , çok üzülmüştüm. Hala da içimi titretir bu resim.
Aslında hem bu konu hakkında hemde bu belgesel hakkında daha onlarca şey söylenip , yazılabilir. Ama ben fazla uzatmayacağım.Yalnız okuduğum her kitapta ve izlediğim her filmde olduğu gibi bu belgeselin sonunda da yine önceleri boğazım yandı , sonra yutkunamadım. Ha aktı akacak derken , bir kaç damla göz yaşı süzülüverdi yanaklarımdan..
Gorus ve onerileriniz icin ;