
Kendi bildim bileli , filmlerden izlediğim yada az çok çevremden gördüğüm gibi bir evliliğim olmasından korkmuşumdur hep. Hani adamın işine gücüne daldığı , çok yoğun çalışmaktan eşine ve çocuklarına doğru dürüst vakit ayıramadığı , iki çift lafın edilemediği ama kadının bol bol “ dır dır “ ettiği evliliklerden. Hatta bazı durumlarda birinci tekil şahısın çok daha fazla ön plana çıktığı ve her iki tarafında kendi istediğinin yapılması için verdiği amansız mücadeleli , çoğunluklada yıpratıcı evliliklerden .
Bu korku çoğu zaman , “ Ben böyle iyiyim , en iyisi evlenmemek “ diye düşünmeme neden olmuştur.
Korktuğum gibi bir taraftanda hep “ Eğer evlenirsem umarım evleneceğim kişi tıpkı ailem gibi şartsız koşulsuz bir fedakarlık sunar önüme “ diye dilerdim .
Bu dileğim , doğru kişi , doğru zaman , doğru yer üçlemesini eksiksiz tamamlamam ile beraber 30 yaşımın arifisinde gerçekleşti . Yani herşeyi toz pembe görmeyecek kadar yaşlı ve hata yapmayacak kadar olgun bir yaşta.
Eşimle hayat felsefelerimiz , yaşam tarzlarımız , zevklerimiz birbirine o kadar zıttır ki bizim , bırakın evli olmayı , nasıl bir arada yaşadığımızı bile merak edebilirsiniz . Benim sevmediğim bir şeyi öğrenmek için , eşimin sevdiği şeyleri bilmeniz yeterlidir . Yada tam tersi. Eğer ben bir şeyi seviyorsam emin olun ki eşim onu hiç sevmiyordur. Ama tüm bu zıtlıklara ve gece ile gündüz gibi keskin bir şekilde birbirinden ayrılan bir çift olmamıza rağmen , ortak buluşma noktamız fedakarlıktır bizim.
4 yıllık beraberliğimiz boyunca eşimle birbirimize karşılıklı yaptığımız büyük fedakarlıkları tek tek sayabilirim.. Çünkü onlar hayatımıza yön veren ve ölçülebilir şeylerdir. Ama birde bir kaç saniye içinde yaşanan , sonra evrenin sonsuzluğunda kaybolan fedakarlıklarımız vardır ki , belki çok yeni olduğu için bir tanesi henüz aklımda çok tazeyken sizlerle paylaşmak istememe neden oluyor.
Haftalık alışveriş günümüz cuma akşamlarıdır bizim. Hem ben müsriflikten ve israftan hoşlanmadığım için hemde eşim yalın ve altı sigma'cı olduğu için evimizde herşey cuma akşamı bitecek şekilde istiflenir . Tabi ististai durumlar için illaki bir yedek plan vardır ama ekmekten , suya kadar herşey cuma akşamı alınacak şekilde tüketilir bizim evimizde. Hiçbirşey atılmaz , herşey ölçülü ve israf olmayacak şekilde alınır.
Ben sevdiğim için , eşimde rejimde olduğu için her gün birer tane yediğimiz muz , o cuma gününe yetmedi. Perşembe akşamı dolapta son muzu görünce “ Yarın o yer ,bende onun yerine başka bir şeyle idare ederim “ diye düşünmüştüm ama cuma sabahı dolaba tekrar baktığımda son kalan o muzu eşimin almadığını farkettim. Onu benim için bıraktığını biliyordum yinede gün içerisinde konuşurken ona sorduğumda “ Bir tane kalmıştı , bende sana bıraktım “ dedi . Onun rejim yaptığını ve bütün gün az yediğini bildiğim için daha çok üzülmüştüm , bir gün muz yemezsem bir sorun olmayacağını söyledim. Telefonun diğer ucundan hissettiğim bir gülümse vardı yüzünde “ Olsun , sen seviyorsun muzu “ dedi bana.
İşte bu ve bunun gibi küçücük fedakarlıklar , hep korktuğum gibi bir evliliğim olmadığı için kendimi çok daha mutlu hissetmemi sağlıyor . Biliyorum ki kendi ihtiyacı söz konusu olsa bile eşim benim sevdiğim şeylerden vazgeçmemi istemeyecek , şartsız koşulsuz bir fedakarlık sunacak önüme. Aynı şekilde bende o söz konusu olduğunda gözüm kapalı sevdiğim şeylerden fedakarlık yapabileceğim. O gün son kalan muzda yapılan fedakarlık , yarın bir elmada veya bambaşka bir şeyde yapılacak. Biz ne kadar gece ve gündüz gibi birbirimizden farkılı olursak olalım , böyle küçücük özeveriler bizi , korkum olan , “ Ben “ merkezli evlilikten koruyacak.